“BİR İDAM MAHKUMUNUN SON GÜNÜ”
Victor Hugo’nun, Paris Greve meydanında idamı yaklaşan bir mahkûmdan esinlenerek; onun duygularını gözlemleyerek yazdığı eseri Bir İdam Mahkumunun Son Günü eserinden hareketle Kübler Ross’un 1969 da yas üzerine yaptığı yasın evreleri sınıflandırmasını inceleyeceğiz.
İsviçreli psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross 1969’da yayımlanan Ölüm ve Ölmek Üzerine adlı kitabında bir kayıp (kayıp sadece ölüm değildir, taşınmak, sağlığını kaybetmek, ayrılmak da birer kayıptır) yaşayan insanların geçirmiş olduğu duygusal evreleri incelemiştir. İncelemeleri ve açıklamalarını kitabında detaylı bir şekilde okumanız mümkün. Kübler kitabında yasın insanlar üzerinde 5 evresi olduğundan bahsetse de sonrasında, birkaç kavram da yas sürecinde anılmaya ve aktarılmaya başlanmıştır (şok, umut). Kübler’in bahsettiği 5 yas evresi her insanda aynı evrede ilerleyecektir demek her zaman doğru bir yaklaşım olmaz. Tüm evrelerinde tüm danışanlarda görülmediğini zamanla seanslarında fark ederek bunları da belirtmiştir. Yani biz yas sürecinde bu evrelerden hepsini tamamlayarak yası tutmuş olmuyoruz. Fakat bu evrelerden birkaçını özellikle kayıp sonrası yaşıyoruz ya da sağlıklı bir yas için yaşamalıyız. Bazen bahsedilen evreleri yoğun bir şekilde aynı dönemde yaşıyor bile olabiliriz diye de belirtmeden geçmeyeyim.
Nedir 5 yas evresi?
- İNKAR: Bireyin yaşadığı kayıp sonrası şokun etkisi ile olayın yaşanmış olduğunu kabul etmemesi sürecini kapsar.
– Hayır bu olanlar gerçek değil, hayır annem ölmedi, hayır ben kanser değilim sağlıklıyım doktor yanılıyor vs.
2. ÖFKE: Burada birey inkâr yerine olayın farkına vararak, yaşanan duruma kızgınlığını ifade etmeye başlar. Bazen sözel haykırışlar bazen sessiz çığlıklar ile.
–Neden benim annem, babam, neden ben?
3. PAZARLIK: Kişi bir şeyler farklı olsa böyle olmazdı diye düşünmeye başlar. Ve yaşanan duruma karşılık pazarlığa oturur.
–Her şey düzelirse daha iyi biri olacağım gibi ya da geçmişle keşkelerle yapılır pazarlık, keşke o kadar hata yapmasa idim hepsi benim suçum.
4.DEPRESYON: Bu evrede duygusal olarak içe kapanış, hayattan keyif almama süreci yer almaktadır.
5.KABULLENME: Sağlıklı yaşanan yasın gelinen son evresi kabullenmedir. Yaşanan kaybın varlığını kabul ederek hayata devam etmek, günlük rutine dönüş söz konusudur.
Yukarıda belirttiğim gibi bu evrelere sonraları eklemeler yapılmış olsa da genel hatları bu şekilde ifade edilmektedir. Yas tutan her birey depresyona girmek, öfke duymak zorunda değildir. Bu evreler sıra ve yaşanış olarak kayba ve bireye göre değişmektedir, dedikten sonra bir insan kendi ölümünün yasını tutabilir mi, sorusunu aklıma getiren Bir idam Mahkumunun Son Günü kitabını okurken, evet aslında idam cezasına yaklaşan bir bireyin kendi hayatının yasını tutması normal diyorum satırları okudukça.
Sayfa 7:
“Ölüm kararı verilene kadar soluk aldığımı hareket ettiğimi diğer insanlarla aynı ortamda yaşadığımı hissetmiştim. Şimdi dünyayla benim aramda bir sınır olduğunu kesin bir şekilde kavrıyordum. Hiçbir şey bana önceki gibi görünmüyordu. Bu ışıklı geniş pencereler bu güzel güneş bu mavi gökyüzü bu güzel çiçek artık bir kefenin rengi gibi beyaz ve solgundu.”
(Depresyon)
İdam cezasına çarptırılan kahramanımız, hakkındaki mahkeme kararını duyunca bu sözleri ifade ediyor yani yas sürecine depresyon ile giriş yapıyor. Ardından avukatı kürek cezasını önerse de kahramanımız ölüm cezası daha iyidir diyerek pazarlık yapıyor ve ölümü tercih ediyor. Bu durumu çabuk kabullendim duruşu ile vasiyetnamemi yazdım şeklinde bir giriş yapıyor.
Sayfa 13:
Vasiyetnamemi yazdım. Neye yarar? Ben pahalıya mal olan bir mahkumum ve tüm mal varlığım masrafımı ancak karşılar. Giyotin çok lüks bir idam aracı.
Haklı olarak cezalandırıldığımı kabul ediyorum. Peki bu masumların suçu ne? Ne önemi var! Onurları lekeleniyor, felakete sürükleniyor, bunun adı adalet!
(Kabullenme-Öfke)
Sayfa 49:
Merhamet, merhamet… Belki de beni affedecekler. Kral bana kızgın değil. Gidip avukatımı bulsunlar. Çabuk avukatımı çağırın. Kürek mahkûmu olmak istiyorum. Hayatımı bağışlasınlar.*
(Pazarlık)
İdam sehpasına çıktığı son satırlarda;
Sayfa 77:
Bağışlayın! Bağışlayın! Diye tekrarladım, ya da hiç değilse merhamet edip beş dakika daha bekleyin. Kim bilir belki de bağışlanabilirdim. Beni bağışlamayıp da kimi bağışlayacaklardı? Bağışlanmam için bir dakika bekleyin. Beni bağışlamamaları imkânsız!*
(Pazarlık-öfke-inkâr)
Kitap gerçekten klasik eserler arasında olmanın hakkını veren yalın bir anlatımla okuyucuyu yormayan bir eser. Victor Hugo’nun yaşadığı dönemdeki sisteme eleştirisini, idamın topluma bir katkısı olmadığını, meydanda idam edilen bir insan üzerinden hareketle kaleme alması eseri unutulmazlar arasına almamızı sağlıyor.
Kitapta verilen toplumsal mesaj ise çok açık:
İntikam almak bireyseldir-cezalandırmak tanrının işidir. Toplum ikisinin arasında cezanın altında intikamın üzerinde yer alır. Sistem, intikam almak için cezalandırmak yerine iyiliğe yöneltmek için düzeltmelidir.
Romantizm akımının önemli temsilcilerinden olmanın hakkını veren Hugo, bu eserinde olaydan çok bireyin duygularını ön plana çıkarmaktadır. Aynı zamanda romantizm akımının çıkış noktası olan insan hakları, özgürlük ve adalet kavramına dair de sorgulamalar yapmaya bizleri yöneltmiştir.
Ölüm ve yası anmışken Hugo’nun ünlü romanı Sefiller kitabında yer alan bir söz ile incelememe son vereyim.
Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık! Ölüm her şeyi yok edecek. Ruhları sevmeyi deneyin, onlara yeniden kavuşursunuz.
KEYİFLİ OKUMALAR…
*İş Bankası Hasan Ali Yücel Klasikleri