Yirminci Yüzyılın en önemli yazarlarından olan Marquez’in başyapıtı Yüzyıllık Yalnızlık olarak görülüyor.
Hayatın tüm gerçeklerini anlatan Tolstoy ile yer yer hayallere dalan ve iflah olmaz bir hicivci olan Çehov’un dilini ve ruhunu romanlarında birleştiren Garcia Marquez dünyadaki bir çok okurun gözünde Güney Amerika edebiyatının en önemli yazarıdır.
Yüzyıllık Yalnızlık çıktığı yıl olan 1967 den bu yana neredeyse elli milyon adet satarak edebiyat dünyasındaki etkisini ve kalıcılığını her yıl daha da arttırmaktadır. Peki bu güç nereden gelmektedir. Bunu anlamak için öncelikle büyülü gerçekçilik nedir ona bakmamız gerekiyor.
Büyülü gerçekçilikte, fantastik ya da tuhaf unsurlarla, gerçekçi unsurların tek bir metin karakter üzerinde birleştirilmesi ya da yan yana kullanılmasının yanında labirentimsi, kısır döngüsel anlatım tekniklerine başvurulmaktadır.
Çok sık zaman değişimlerine, mitoslara, masallara, destanlara ve rüyalara da bolca yer verilir. Büyülü gerçekçilikte bunlara ek olarak, esrarengiz bir bilgelikle, korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı ve hatta ani şok yaratacak unsurların kullanımına da rastlanır. Gabriel Garcia Marquez’in de tanımladığı üzere büyülü gerçekçilik, en acımasız şeyleri yalnızca gördükleri şeylermiş gibi anneannesinin ve dedesinin masal anlattığı ses tonuyla anlatmak gibidir.
1982 yılında Nobel Edebiyat ödülü de tam bu sebepten “hayalle gerçeği başarıyla harmanlayan” bir yazım ortaya koyduğu için Marquze’e verilmiştir.
Yüzyıllık Yalnızlık öncesi özellikle Fransız ve Amerikan edebiyatına nüfuz etmiş olan klostrofobik bir atmosfer vardır. İşte bu klostrofobik ortama giren Marquez, tüm kapıları ve pencereleri açtığı gibi sınırsız bir gökyüzü ve başka dünyalar ve zamanlar katarak okura ele avuca sığmaz bir ferahlık sağlamış ve edebiyat dünyasında sadece oyunu değiştirenlerden değil oyunu kuranlardan birisi olmuştur.
Marquez çoğu zaman fantezi sözcüğünün adıyla birlikte anılmasına karşıdır. Kendisine gerçekçi bir yazar olarak görür ancak gerçekçilik sadece hayatın içindeki günlük olaylardan, ekonomik ve politik sıkıntılardan değil, aynı zamanda halk efsanelerinden, batıl inançlardan oluşur.
Yüzyıllık Yalnızlık kitabının yazım hikayesini dair Marquez şöyle anlatıyor. 1965 yılında Mexico City yolundan Acapulco otoyoluna giderken birden bire 1942 yılından bu yana yaratmaya çalıştığı kitabın her bir kelimesinin aklında canlandığını fark ediyor “içimdeki şey öyle olgunlaşmıştı ki kitabın ilk elli sayfasını kelimesi kelimesine dikte edebilirdim” diyor. Ardından bir U dönüşü yaparak önündeki on sekiz ayda romanı yazarken ailenin maddi durumuyla ilgilenmesini esi Mercedes’ten rica ediyor ve odasına oturup günde sekiz saat tutkuyla ve hırsla romanını yazıyor. Aylar geçtikçe roman ve karakterler hayat kazandıkça öldürmesi gereken karakterleri öldürmediğini karakterlerin hayatının bir parçası olduğunu görüyor. Bu süreçte büyülü gerçekçi hikayenin gerçekçi kısmında ise eşi geçinmek için evdeki televizyonu, radyoyu, duvar saatini sattığı gibi arkadaşlarından borç alarak ailenin hayatlarını sürdürmesini sağlıyor. On sekiz ay ve on bin dolarlık bir borç yükünün ardından bin üç yüz sayfaya varan daktilo müsveddesi ve çizimler ortaya çıkıyor.
Kitabı basan yayınevi kitabın ilk yılında toplam on bin adet satacağını düşünürken çıktığı ilk hafta sekiz bin adet satarak bütün Latin Amerika’da fırtınalar estirerek günümüze kadar yaklaşık otuz dile çevrilmiştir.
Yüzyıllık Yalnızlık kitabının başarısı, berrak ve anlaşılır üslubuna, mucizelerinin sakince sunulmasına, olayları ve serüvenleri hızlı bir tempoda anlatmasına romantik aşka dair ilgi uyandıran öykülerine, açık saçık cinsellik içeren bol sayıdaki sahnelerine, halk efsanelerine ve fanteziye dayanan, birbirini izleyen eğlenceli olaylarına, bir kıtanın başarısız geçmişinin tümüne dair ince imalara ve sonunda edepsizce ama cömertçe sunulan mizah duygusuna bağlanabilir.
Yüzyıllık Yalnızlık ’ta alttan alta bürokrasiye karşı bir başkaldırı var ama bir toplumdaki mağdurların ya da ezilenlerin bakış açısıyla değil, sıradan kasabalıların, güçlülerin saldırısına uğrayan ve sonunda pes etseler de mücadeleyle, oyunla ve cinsellikle, çalışmayla, ezoterik çabalarla, aşkla ve sadece yaşayarak bir bakıma direnen kişilerin bakış açısıyla sunulan bir başkaldırı var.
Yüzyıllık Yalnızlık genel olarak bunları anlatmakla beraber özelde ise bir ailenin yüzyılı üzerinden insanlığın yaşamının nasıl bir kısır döngüde geçtiğini, yeni kurulan bir yaşamda otoritenin varlığının gerekli olup olmadığını, din olgusunun ve din adamlarının insanların yaşamına karışmayı nasıl vazife edindiklerini, kapitalizmin yaşama dâhil olduğunda nasıl yıkıcı ve kıyıcı bir sistem olduğuna değiniyor. Tek sesli bir toplum oluştuğunda toplumun hafızasının nasıl silindiğini, ölümlerin, katliamların sanki hiç olmamışçasına toplumsal hafızadan silindiğini de anlatıyor.
İbn-i Haldun coğrafyanın kader olduğundan bahseder. Bu tespite göre sanat ve edebiyatta da coğrafya belirleyici bir rol oynar. Fransız veya İngiliz, bir kızın göğe yükseldiğini görse buna inanamaz, delirdiğini düşünebilir. Latin Amerikada bu olay yaşandığında ise gerçeklik anlayışı bir kenara bırakılarak “güzel Remedios” diyerek çok doğal bir olaymış gibi karşılanır. Bu tarafıyla baktığımızda Marquez aslında gerçekte olmayacağını bildiğimiz olayları bizlere gerçekmiş gibi anlatan ve inandıran sözün büyücüsüdür.