Suç Ve Ceza (Fyodor Mihayloviç Dostoyevski)

“Suç ve Ceza romanı klasik gerçekçidir. Ancak kendi çağdaşlarından ayrılır. Eserde mekanlar, insanlar, nesneler gerçekçi, neredeyse görebileceğimiz şekilde klasisizm’e uygun biçimde anlatılır. Bunun yanında birçok farklı öğretinin kullanılması ise eseri farklı kılar.

Dostoyevski’nin Suç ve Ceza kitabında yaratmış olduğu Raskolnikov karakteri, tefeci kadını, topluma iyilik yapma isteğiyle öldürür. Kimi okuyucular karakterin bu hakkı kendisinde bulmasını yanlış sayabilir ya da abartılı bulabilir ancak bu öldürme dürtüsü genç delikanlı için boş bir heves ya da kahraman olma isteği değil, bir öğretidir. Protestanlara göre İsa, insanlık için çarmıha gerilmiş ve kendini feda etmiştir. Dostoyevski bu öğretinin peşinden gider ve kendisini herhangi bir mezhebe ait hissetmez. Kendisine dinle ilgili görüşü sorulduğunda: -“Bir tarafa Hıristiyanlığı diğer tarafa İsa’yı koysalar, ben gerçek olarak İsa’yı seçerim.” demiştir. İsa’nın tebliğ ettiği dinle değil sadece öğretisi ile ilgilenir. Kitapta, bu üküyü gerçekleştirecek karakter Raskolnikov’u yaratır. Raskolnikov cinayeti işlemeye karar verdikten bir süre sonra tutarsız düşünceler ve tavırlar sergilemeye başlar. Örneğin; Bir lokantada otururken Tefeci Kadın’ın evde tek başına olduğunu öğrendiğinde verdiği kararı tekrar gözden geçirir ve içini bir ürperti sarar.

Nihayet fırsatını bulup kadını öldürdüğünde artık kitabın ana izleği, vicdan süreci başlar. Bu hem insani bir durumdur hem de İsa’nın öğretisini, bir kadını öldürerek gerçekleştirmenin, doğruluğunu sorgulamanın, vicdani boyutudur. Çünkü bu öğreti ile tefeci kadını öldürerek insanlık için kendini feda mı etmiştir yoksa egosu yüzünden mi bu cinayeti işlemiştir. Dostoyevski’nin birçok eserinin temel altyapısını bu tem oluşturur. Nitekim ‘Budala’ romanında insanlık için kendini feda etme eğilimi, Prens Mışkin karakteri üzerinde öyle bir hâl alır ki çevresi tarafından budala olarak adlandırılır. Yapılan her şeye karşı iyilikle mukabele etmek. Hatta sevdiği kadından bile bu uğurda vazgeçebilmek…

Suç ve Ceza romanında Raskolnikov kendisini çaresiz bir sefalet tuzağına yakalanmış olan insanlara yardım etmek için acı çekme yükünü, başka bir karakter Sonya gibi, sırtlanmış biri olarak görür ve Sonya, kendisinin o duygulandırıcı davranışını, geleneksel ahlak kurallarını çiğnemesini nasıl bir davranış olarak görüyorsa, Raskolnikov’un işlediği cinayeti de öyle görsün ister, böyle görmesi için elinden geleni yapar. Dostoyevski o ahlak çöküntüsünün ortasında Sonya’nın masumluğunu yansıtmayı başarır, acemiliğini, dinsel inancın göz kamaştırıcı temizliğini. Bu kızın Raskolnikov’a sunduğu şey, bir zamanlar Raskolnikov’un kendisini de derinden etkileyen Hıristiyanlığın fedakârlık ve sevgi anlayışının kirlenmemiş halidir. İşlediği cinayeti bütün dünyaya haykırarak itiraf etme teklifidir. Bu kız insanlık için acı çekme sevgisinin varoluşsal gerçeğidir. Oysa başkaları için acı çekme sevgisi radikal ideolojinin yararcı mantığıyla birleştiği zaman sapkınlaşıp Raskolnikov’u canavarlıklara sürüklemiştir. Kitabı bitirdiğimizde hâlâ Raskolnikov’un yaptığı eylemin doğruluğundan emin olmadığını görürüz.

Dostoyevski’nin dünyanın en büyük romancıları arasında görülmesinin sebebi budur. Karakterlerinin hareketleri tutarsızdır ve ne yapacakları kestirilemez. Tekdüze bir anlatım değildir. Bir değil, birden çok doğru ya da yanlış olabilir. Herhangi bir romanını okuduktan sonra yeni bir şey deneyimlediğimizi farkederiz. Klasik roman anlatıları ise insanı sıkmayan, güzel vakit geçirebileceğimiz anlatılardır fakat kitap okumanın, güzel vakit geçirmenin ötesinde başka şeyleri de bize sunması gerektiği kanısındayım.

Önceki yazı
47’liler ( Füruzan )
Sonraki yazı
Kurt Kanunu (Kemal Tahir)
keyboard_arrow_up